13 Kasım 2010 Cumartesi

İSTANBUL KAZAN BİZ KEPÇE:))

istanbul kazan biz kepçe dedikya! birkaç gün öncesinde cumartesi için istanbul'u gezmeye yani tavaf etmeye karar verdim.şu bizim meşhur facebook'tan arkadaşlara mesaj attayım dedim bakalım ne olacak?bir etkinli oluşturup şehri yürüyelim dedim.yaklaşık 50 kişiye attım ancak sadece 10 kişi cevap verdi:(( bazı arkadaşlar zahmet edipte cevap bile vermedi:(( neyse çok önemli değil zaten az kişi olmak yani küçük grupla seyahat etmek daha kolay ve daha mobil oluyor. sabahın ilk ışıkları ile uyandım ve tabiki günlük spor aktivitesinden sonra evde kahvaltımı yaptım(tost ve meyva suyu) saatler 09:00 gösteriyordu eminönüne doğru hareket ettim ve kısa sürede varmıştım saattte erken benim şu meşhur marmara çay ocağına gideyim dedim. oturdum bir sandeviç söyledim ve çay ile beraber götürdüm:) daha sonrasında közde türk kahvesi söyledim:)) hakikatten muhteşemdi:)) eğer sizinde yolounuz sirkeciye düşer ise mutlaka uğrayın ve türk kahvesi için:)) adres şöyle : sirkeci DOĞUBANK'ın karşı sokağı küçük masa ve sandelyeleri bulunan çay ocağı ve nefis çay ve közde türk kahvesi yapıyorlar. en önemlisi çok çok temizler. saat 10:30'a yaklaşıyor ve buluşma yerimiz olan mısır çarşısına doğru yürümeye başladım. bu şehir herzaman kalabalık ve hareketli.kimileri günlük işlerine kimileri bayram alışverişine ,kimileri koşuşturmaca peşinde herkes birşeylerin peşinde yani:))ilk gelen AYNUR,ARİFE,AYBİLEN,SEMRA oldu biraz sohbet sonrasında TÜRKAY,YEŞİM,SEMİH'de geldiler kısa bir bilgilendirmede sonra yavaş yavaş yürümeye başladık.tenekecilerin sokağından devam edip SÜLEYMANİYE CAMİİ'ne doğru yürüyoruz.biraz süleymaniye camii hakkında bilgi vereyim.
Süleymaniye Camii 1890Süleymaniye Camii Klasik Osmanlı Mimarisinin en önemli örneklerinden biridir. Yapımından günümüze dek İstanbul'da yüzü aşkın deprem gerçekleşmesine karşın, caminin duvarlarında en ufak bir çatlak oluşmamıştır. Dört fil ayağı üzerine oturan caminin kubbesi 53 m. yüksekliğinde ve 26,5 m çapındadır. Bu ana kubbe, Ayasofya'da da görüldüğü gibi,iki yarım kubbe ile desteklenmektedir. Kubbe kasnağında 32 pencere bulunmaktadır. Cami avlusunun dört köşesinde birer minare bulunmaktadır. Bu minarelerin camiye bitişik iki tanesi üçer şerefeli ve 76 m. yüksekliğinde, cami avlusunun kuzey köşesinde soncemaat yeri giriş cephesi duvarının köşesinde bulunan diğer iki minare ise ikişer şerefeli ve 56 m. yüksekliğindedir. Cami, içindeki kandil islerini temizleyecek hava akımına uygun inşa edilmiştir.Yani cami,içinde, yağ lambalarından çıkan islerin tek bir noktada toplanmasını sağlayan bir hava akımı yaratacak şekilde inşa edilmiştir. Camiden çıkan isler ana giriş kapısının üzerindeki odada toplanmış ve bu isler mürekkep yapımında kullanılmıştır.

sülemaniye camii hemen yanında bulunan bir çay bahçesine oturalım dedik semranın karnıda açmış birşey yememiş oturduk tost ve çaylarımızı söyledik.afiyetle yedik:))sonrasında vefa ya doğru hareket ettik ve ünlü vefa bozacısındayız. biraz fotoğraf molasıundan sonra bozalarımızı söyledik ancak bizim yeşim beğenmedi:)) ee boza içilirde leblebi unutulurmu:))
1870 yılında Arnavutluk'tan İstanbul'a gelip yerleşen Hacı Sadık Bey, o yıllarda bozanın sulu kıvamlı ve ekşi lezzetli biçimde 200 kadar Ermeni vatandaş tarafından yapılıp satıldığını görmüştür. Zamanın saraylı ve aristokrat ailelerinin ve bürokratlarının oturduğu Vefa'ya yerleşen Hacı Sadık Bey, bu günkü haliyle sevilen koyu kıvamlı ve hafif ekşi lezzetli Vefa Bozası'nı imal etmiş ve 1876 yılı Eylül ayında Vefa Bozacısı adı ile bozacılığı hem bir meslek hem de bir marka haline getirmiştir.bozacıdan sonra KADINLAR PAZARI'dayız. meşhur büryan kebabı ve otlu peynirlerin bol ve ucuz bulunduğu yer.otlu peynir sadece bitlis ve siirt'in dağlarında yetişen (sırmo) adında bir otla peynir harman edilir ve toprağa gömülür 4 ay sonra topraktan çıkartılır. afiyet olsun:)) eğer sizinde yolunuz düşer ise mutlaka uğrayın ve bu yerel tadları tadın:)) ee artık fatih camii zamanı. fatih camiii tarihi de şöyledir:
Bizans devrinde, caminin bulunduğu tepede I. Constantinus'un döneminde yapılan Havariyun kilisesi vardı. Bizans imparatorlarının bu tepede gömüldüğüne inanılır. Constantinus'un o zamanlar şehrin dışında kalan bu tepede gömüldüğü bilinmektedir. Fethin ardından bu bina Patrikhane kilisesi olarak kullanılmıştı. Fatih Sultan Mehmet buraya cami ve külliye inşa etmek isteyince patrikhane Pammakaristos Manastırı'na taşındı.
Yapımına 1462 yılında başlanmış ve 1470 yılında tamamlanmıştır. Mimarı, Sinaüddin Yusuf bin Abdullah'tır (Atik Sinan). Cami 1509 İstanbul depreminde büyük hasar görmüş ve II. Bayezid döneminde onarılmıştır. 1766 yılında yaşanan bir depremden dolayı harabe haline geldiği için Sultan III. Mustafa, 1767 ve 1771 yılları arasında camiyi Mimar Mehmed Tahir Ağa'ya tamir ettirdi. Bu nedenle cami orijinal görünümünü kaybetmiştir. 29 Ocak 1932'de ilk Türkçe ezan bu camide okunur.fatih camii den sonra ÇARŞAMBA'ya doğru yürümeye başladık. birden kıyafetler değişmeye başladı:)) cübbeler,sarıklar,kara çarşaflar işte burasıda fatih'in meşhur çarşambası.devamında yavuz sultan camii'ne gittik güzel bakımlı bir cami Yavuz Selim Camii - Çarşamba
Yavuz Sultan Selim adına oğlu Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır.
kesme taştan inşaa edilen kare planlı sade görünüşlü eseri tek bir kubbe örtmektedir.
İstanbul un 7 tepesinden 5.sinin üzerine yaptırılmıştır. burada biraz fotoğraf molası verdik çünkü burası istanbulun 5. tepesi herkes fotoluyor manzarayı. camiiden sonra aşagı doğru yani balat'a yürümeye başladık. ve karşımızda KIRMIZI LİSE :
Fener'in dik yokuşlarından bakılınca görkemli, Fener'in küçük evleri arasına sıkışmış devasa kırmızı bir bina göze çarpar. Bu bina 1881 yılında, mimar Dimaolis tarafından yapılan Fener Rum Lisesi nam-ı diğer Kırmızı Mektep. Çok az sayıda öğrenci ile de olsa halen eğitim veren özel bir kız ve erkek lisesi. Tamamen tuğla olan bina, herhangi bir üsluba bağlı kalmadan inşa edilmiş. Çoğu kimse bu binayı Fener Rum Patrikhanesi ile karıştırır. ve tam lisenin karşısında gülen cemaatin okulu tüm heybeti ile duruyor oda diğer tepeden istanbula bakıyor. ve artık BALAT'tayız ara sokaklarındayız yürüyoruz.
Semt adını, Rumca “saray” anlamına gelen ''palatiyon"dan almıştır. Fetihten hemen sonra burası için Türkler tarafından söylenen "Balat Kapusu"nun da, bu sözden geldiği düşünülmektedir. Diğer bazı kaynaklarda, Balatkapı'nın 1453'ten önceki adının "Vasiliki Pili" olduğu, bunun “hünkar kapısı” anlamına geldiği ve Blahernai Sarayı'na denizyoluyla gelen imparatorların bu kapıdan geçtikleri yazılıdır.
Balat'ın tarihi, özellikle Musevi mahallesi olarak Bizanslılara kadar dayanmaktadır. Osmanlılar döneminde de Yahudi yerleşmesi olan Balat; mimari yapısı, içinde bulunan kilise ve sinagogları, esnafı, hamamı ve çarşısıyla sosyo-ekonomik ve kültürel açıdan İstanbul'un yaşayan semtlerinin başında gelmiştir.Museviler için Balat bölgesinin her zaman tarihi bir önemi olmuştur. Bunun nedeni, yüzyıllardan beri İstanbul'a göç eden veya sürgün olan bütün Musevilerin buraya yerleşerek kendi aralarında kaynaşmalarıdır. Böylece her yüzyılda olduğu gibi fetihten sonra da Makedonya'dan ve İspanya'dan göç eden Museviler bu semte yerleşmişlerdir.ee balat'a gelinirde kuru fasülye yenmezmi? meşhur ÇANAK MANGAL'DA KURU FASÜLYECİ'ye girdik ve siparişlerimizi verdik ve afiyetle yedik:)) çaylar içildi ve yola devam . buradan yürüyerek önce DEMİR KİLİSE:
1898 yılında yanmış olan ahşap kilisenin yerine, bugün hala ayakta olan Demir kilise inşa edilir. Projenin mimarıHovsep Aznavour’dur. İmalatçı ve inşaatçı firma ise Avusturya’da Viyana şehrinde faaliyet gösteren Rudolf von Wagner’dir. Toplam 500 ton ağırlığında demir dökülmüş ve sonradan parçalar burada birleştirilmiştir. Bina zamanının 4.000.000 gümüş levasına mal olmuştur.Dökülmüş olan parçalar, Viyana’dan Tuna ve Boğazlar yoluyla gemilerle getirilmiştir. Kilise 08.Eylül.1898 günü Ekzarh Yosif tarafından kutsanarak ibadete açılmıştır. ve işte size FENER RUM PATRİKHESİ:
İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi 6. yy'dan itibaren Hıristiyanlık alemindeki din tartışmalarının önemli bir kesimini oluşturan Ortodoksluğun da merkezidir. İstanbul'un fethinden sonra, Gayr-ı Müslim olan toplumların yaşayışına dair düzenlemeler, Fatih Sultan Mehmet'in çıkardığı fermana bağlanmış, böylece Fener Rum Patrikhanesi de denilen Rum Ortodoks Patrikhanesi'nin yasal statüsü süreklilik kazanmıştır.patrikhaneden sonra kadir has üniversitesnin içinde bulunan REZZAN HAS MÜZESİNE girdik görülmesi gereken bir müze ve ayrıca ücretsiz:)) müzeden sonra biraz yürüyüş ve ayrılık vakti:(( bu gezide bana eşlik eden SEMRA,AYBİLEN,YESİM,SEMİH,AYNUR,ARİFE,TÜRKAY'a çok çok teşekkür ederim ayaklarınıza sağlık. umarım başka gezilerde tekrar beraber oluruz....
13/11/2010
cumartesi NECO

2 yorum:

  1. çok güzel bi yazı olmuş ellerine sağlık, güzel bir anı olarak uzun yıllar bile sonra buraya dönüp okuyabiliriz, verdiğin güzel bilgiler için de teşekkürler, Bartholomeos un yaptırdığı ayine katıldığımızı söylemeyi atlamışsın:)))

    YanıtlaSil
  2. ya evet onuda sen ekleseydin:))

    YanıtlaSil